Şehirler, kendi içinde yaşayan tabiat değerlerini, kültürel ve ekonomik hayatı dünden bugüne ve yarına taşıyan, o şehre özgün özellikler kazandıran ve bütün insanları bağırlarına basan medeniyet beldeleridir. Atalarımız, 11. yüzyılda Anadolu’ya yerleşirken ilk üs kurdukları şehirler arasında Niksar gibi güzel bir yerleşim bölgesini de seçmişlerdir. Bu seçim, tesadüfi olmayan, dünden bugüne ulaşan çok önemli tarihi, coğrafi ve stratejik bir olgudur.
Danişmend Türk Devleti ve Tacettinoğulları Beyliği’nin başkentliğini yapmış olan Niksar, asırlardır Türk Bayrağı’nın dalgalandığı, Anadolu’da ilmin ilk ışıklarının yayıldığı Nizamettin Yağıbasan Medresesi’ne ev sahipliği yapmaktadır. Bu şehrin kalesinden, tarihle birlikte tabiatın cömertçe sunduğu, kimi zaman nazlı, kimi zaman delicesine akan Kelkit Nehri’ni ve Canik Dağları’na yaslanan zümrüt bir gerdanlığın altındaki Niksar Ovası’nı seyretmek, tarifsiz bir haz sunar.
Türkiye’de ender rastlanan bir şekilde, on dakikada ülkemizin en bol oksijenini sağlayan Çamiçi Yaylası’nda serinliğe kavuşmak, asırlardır insanlara şifa dağıtan Ayvaz Suyu’ndan içmek, arzuladığınızda kendinizi bir saatte Karadeniz sahillerinde bulmak istiyorsanız, Erzurumlu Emrah misali "Tarih, Tabiat ve Kültür Kenti" olan Niksar şehrimiz sizleri kucaklamaya hazırdır.